Çocuk Psikiyatristi, doğumdan ergenliğin sonuna kadar olan yaşam döneminde bireylerin zihinsel, duygusal ve davranışsal gelişimlerini değerlendiren, bu alanlardaki sorunları tanıyan ve tedavi eden tıp doktorudur. Çocukluk ve ergenlik, bireyin kişilik yapısının temellerinin atıldığı, kimliğinin şekillendiği ve gelecekteki yaşam kalitesini belirleyen en kritik evrelerdir. Bu dönemde karşılaşılan ruhsal zorluklar, yalnızca geçici birer sıkıntı olmanın ötesinde, bireyin akademik başarısını, sosyal ilişkilerini ve genel yaşam doyumunu derinden etkileyebilir. Bu nedenle, bir çocuğun veya gencin ruh sağlığına yapılan yatırım, onun sağlıklı ve üretken bir yetişkin olmasına yönelik atılmış en değerli adımdır. Bu hassas ve önemli yolculukta, ailelere rehberlik etmek üzere İstanbul Kadıköy Bağdat Caddesi‘ndeki kliniğinde hizmet veren Prof. Dr. Emel Sarı, çocuk ve ergen ruh sağlığı alanındaki derin uzmanlığıyla güvenilir bir destek sunmaktadır. Ebeveynlerin çocuklarının davranışlarında veya duygusal durumlarında gözlemledikleri endişe verici değişiklikler karşısında profesyonel yardım arayışına girmeleri, bir zayıflık veya başarısızlık göstergesi değil, tam aksine, derin bir sevginin ve sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir. Bu makale, ebeveynleri bu süreçte bilgiyle güçlendirmek, kafa karışıklıklarını gidermek ve çocuklarının ruhsal iyiliği için doğru adımları atmalarına yardımcı olmak amacıyla kapsamlı bir rehber olarak hazırlanmıştır.
Makalenin Sesli Özetini Dinle
Çocuk Psikiyatristi Kimdir ve Hangi Eğitimleri Alır?
Bir çocuk psikiyatristinin kim olduğunu ve hangi yetkinliklere sahip olduğunu anlamak, ebeveynlerin doğru uzmana başvurması ve tedavi sürecine güven duyması açısından temel bir öneme sahiptir. Bu unvan, yalnızca bir mesleki tanımı değil, aynı zamanda yıllar süren zorlu, özverili ve çok katmanlı bir eğitim sürecini ifade eder. Bu uzmanlar, çocukların ve gençlerin karmaşık iç dünyalarını anlamak, ruhsal sorunların biyolojik, psikolojik ve sosyal kökenlerini aydınlatmak ve kanıta dayalı tedavi yöntemleri sunmak üzere donatılmış tıp hekimleridir. Onları diğer ruh sağlığı profesyonellerinden ayıran en temel özellik, tıp fakültesi kökenli olmaları ve bu sayede insan bedeninin ve beyninin işleyişine dair bütüncül bir bakış açısına sahip olmalarıdır. Bu tıbbi temel, ruhsal belirtilerin altında yatabilecek fiziksel hastalıkları ayırt etme ve en uygun tedavi stratejisini belirleme konusunda onlara eşsiz bir yetkinlik kazandırır.
Tıp Doktorluğundan Uzmanlığa: Zorlu ve Kapsamlı Eğitim Süreci
Bir bireyin çocuk psikiyatristi unvanını alabilmesi için geçtiği akademik ve klinik yolculuk, tıp alanındaki en uzun ve meşakkatli uzmanlık süreçlerinden biridir. Bu süreç, adayın yalnızca akademik başarısını değil, aynı zamanda sabrını, empatisini ve mesleki adanmışlığını da sınar. Toplamda lise sonrası en az 13 yıllık yoğun bir eğitimi kapsayan bu yolculuğun adımları şu şekildedir:
- Tıp Fakültesi (6 Yıl): Her şey, altı yıl süren tıp fakültesi eğitimiyle başlar. Bu temel eğitim sürecinde adaylar, insan anatomisi, fizyolojisi, biyokimyası, farmakolojisi ve nöroloji gibi temel tıp bilimlerinde derinlemesine bilgi sahibi olurlar. Bu, bir çocuk psikiyatristinin ruhsal bozuklukların biyolojik temellerini anlaması ve bedensel hastalıklarla ruhsal belirtileri birbirinden ayırt edebilmesi için vazgeçilmez bir altyapı oluşturur.
- Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS): Tıp fakültesinden mezun olan hekimler, uzmanlık eğitimine başlayabilmek için Türkiye’nin en rekabetçi sınavlarından biri olan TUS’a girerler. Bu sınavda yüksek bir başarı elde ederek Psikiyatri asistanlığı programına yerleşmeye hak kazanmaları gerekir.
- Psikiyatri Uzmanlık Eğitimi (4 Yıl): Adaylar, dört yıl süren erişkin psikiyatrisi asistanlık eğitimine başlarlar. Bu yoğun dönemde, yataklı servislerde, polikliniklerde, acil psikiyatri birimlerinde ve konsültasyon-liyezon psikiyatrisi alanlarında çalışarak şizofreni, bipolar bozukluk, depresyon, anksiyete bozuklukları gibi çok çeşitli ruhsal hastalıkların tanı ve tedavisinde doğrudan deneyim kazanırlar. Bu süreç, onlara psikiyatrinin temel prensiplerini ve tedavi yöntemlerini öğretir.
- Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Yan Dal Uzmanlık Eğitimi (3 Yıl): Psikiyatri uzmanı unvanını aldıktan sonra, çocuklarla çalışmak isteyen hekimler için yolculuk devam eder. Yan Dal Uzmanlık Sınavı’na (YDUS) girerek başarılı olmaları ve ardından üç yıl süren Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları yan dal uzmanlık eğitimini tamamlamaları gerekir. Bu ileri düzey eğitim, tamamen çocuk ve ergenlere özgü konulara odaklanır. Gelişimsel psikopatoloji, otizm spektrum bozukluğu ve DEHB gibi nörogelişimsel bozukluklar, çocukluk çağı anksiyete ve depresyonu, pediatrik psikofarmakoloji (çocuklarda ilaç kullanımı) ve oyun terapisi gibi özel terapi teknikleri bu eğitimin temel taşlarıdır.
Bu uzun ve zorlu süreç, bir çocuk psikiyatristinin yalnızca teorik bilgiyle değil, aynı zamanda yoğun klinik tecrübe, bireysel süpervizyon altında vaka takibi ve sürekli mesleki gelişim anlayışıyla donatılmasını sağlar. Sonuç olarak, bir ebeveyn çocuğunu bir çocuk psikiyatristine getirdiğinde, karşısında en az 13 yıllık bir tıp ve uzmanlık eğitimini başarıyla tamamlamış bir hekim bulur.
Temel Görev ve Sorumluluklar
Bir çocuk psikiyatristinin görev tanımı, sadece reçete yazmaktan çok daha geniş ve kapsamlıdır. Bu uzmanlar, çocuğun ruhsal sağlığını bir bütün olarak ele alır ve multidisipliner bir yaklaşımla hareket ederler. Temel görev ve sorumlulukları şunlardır:
- Kapsamlı Değerlendirme ve Tanı Koyma: Bir çocuk psikiyatristinin en temel görevi, doğru ve eksiksiz bir tanı koymaktır. Bu süreç, sadece çocukla ve aileyle yapılan görüşmeleri değil, aynı zamanda okuldan alınan bilgileri, psikolojik testleri ve en önemlisi, altta yatabilecek tıbbi durumları dışlamak için yapılan fiziksel muayene ve gerekli tetkikleri içerir. Örneğin, bir çocuğun dikkat sorunları DEHB’den kaynaklanabileceği gibi, fark edilmemiş bir absans epilepsi (dalma nöbeti) veya işitme probleminden de kaynaklanabilir. Birpsikolog veya danışman bu tıbbi ayırıcı tanıyı yapma yetkinliğine sahip değilken, çocuk psikiyatristi tıp eğitimi sayesinde bu “tıbbi dedektiflik” rolünü üstlenir. Bu, doğru tedavinin ilk ve en kritik adımıdır.
- Bütüncül Tedavi Planı Oluşturma: Tanı konulduktan sonra, çocuğun ve ailenin özel ihtiyaçlarına göre kişiselleştirilmiş, bütüncül bir tedavi planı oluşturulur. Bu plan genellikle tek bir yöntemden oluşmaz; ilaç tedavisi, bireysel psikoterapi, oyun terapisi, aile danışmanlığı ve okulla iş birliği gibi farklı müdahalelerin bir kombinasyonunu içerebilir.
- İlaç Tedavisi Yönetimi (Psikofarmakoloji): Ruhsal bozuklukların tedavisinde ilaç kullanımına karar verme, uygun ilacı ve dozu belirleme, tedaviyi başlatma ve düzenli olarak takip etme yetkisi yasal ve tıbbi olarak yalnızca hekimlere, yani psikiyatristlere aittir. Birçocuk psikiyatristi, çocukların metabolizmalarının ve beyin gelişimlerinin yetişkinlerden farklı olduğunu bilerek, pediatrik psikofarmakoloji alanındaki özel uzmanlığıyla bu süreci güvenli bir şekilde yönetir.
- Psikoterapi Uygulamaları: Birçok çocuk psikiyatristi, uzmanlık eğitimleri sırasında psikoterapi eğitimi de alır ve bilişsel davranışçı terapi, aile terapisi gibi yöntemleri kendileri uygulayabilirler. Bazı durumlarda ise, tanıyı koyup ilaç tedavisini yönettikten sonra, terapi sürecinin birpsikolog tarafından yürütülmesini uygun görerek multidisipliner bir ekip çalışması organize ederler.
- Multidisipliner İş Birliği: Çocuğun hayatındaki diğer önemli kişilerle (öğretmenler, okul psikolojik danışmanı, çocuk doktoru, konuşma terapisti vb.) iletişim kurmak ve tedavi sürecinde koordinasyonu sağlamak, çocuk psikiyatristinin önemli sorumluluklarındandır. Bu iş birliği, tedavinin başarısını artıran en önemli faktörlerden biridir.
Alanında Uzman Profesyoneller: Psikiyatrist, Psikolog ve Pedagog Farklılıkları
Çocuklarının ruhsal sağlığı için destek arayan ebeveynlerin en sık karşılaştığı zorluklardan biri, farklı unvanlara sahip profesyoneller arasındaki ayrımı yapamamaktır. “Psikiyatriste mi, psikoloğa mı, yoksa pedagoga mı gitmeliyim?” sorusu, oldukça yaygın bir kafa karışıklığıdır. Bu unvanlar sıklıkla birbirinin yerine kullanılsa da, bu profesyonellerin eğitimleri, yasal yetkileri ve çalışma alanları arasında çok temel ve net farklılıklar bulunmaktadır. Doğru uzmana doğru zamanda başvurmak, hem zaman kaybını önler hem de çocuğun en etkili yardımı almasını sağlar. Bu bölümde, bu üç uzmanlık alanının rolleri net bir şekilde açıklanarak ebeveynlerin bilinçli kararlar vermesine yardımcı olunacaktır.
Çocuk Psikiyatristi: Tıbbi Teşhis ve Tedavi Yetkisi
Daha önceki bölümde detaylandırıldığı gibi, bir çocuk psikiyatristi öncelikle bir tıp doktorudur. Onu diğer ruh sağlığı profesyonellerinden ayıran temel özellikler şunlardır:
- Eğitim: 6 yıllık tıp fakültesi eğitimini tamamlamış, ardından 4 yıl erişkin psikiyatrisi ve 3 yıl çocuk ve ergen psikiyatrisi olmak üzere toplam 7 yıllık uzmanlık eğitimi almış bir hekimdir.
- Ana Rolü: Ruhsal bozuklukların tıbbi tanısını koymak, bu belirtilere neden olabilecek diğer fiziksel hastalıkları (nörolojik, endokrinolojik vb.) ekarte etmek (ayırıcı tanı) ve kanıta dayalı, kapsamlı tedavi planları oluşturmaktır.
- Yetkileri: Yasal olarak tıbbi tanı koyma ve ilaç reçete etme yetkisine sahip tek ruh sağlığı uzmanıdır. Gerekli gördüğü durumlarda kan tahlilleri, beyin görüntüleme gibi tetkikler isteyebilir ve hastaneye yatış gibi tıbbi kararlar alabilir.
Çocuk Psikoloğu: Psikoterapi ve Değerlendirme Uzmanı
Bir çocuk psikoloğu, ruh sağlığı alanında önemli bir rol oynar ancak tıp eğitimi almamıştır. Temel özellikleri şunlardır:
- Eğitim: Üniversitelerin 4 yıllık Psikoloji lisans programlarından mezun olmuştur. Çocuklarla klinik düzeyde çalışabilmesi için “Uzman Klinik Psikolog” unvanını almasını sağlayan Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans veya doktora programını tamamlamış olması gerekir.
- Ana Rolü: Konuşma terapisi, oyun terapisi, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) gibi psikoterapi yöntemlerini uygulamak, zeka (WISC-R vb.), gelişim, dikkat ve kişilik testleri gibi psikometrik değerlendirmeler yapmak ve danışmanlık hizmeti sunmaktır.
- Yetkileri: Tıp doktoru olmadıkları için tıbbi tanı koyamaz ve kesinlikle ilaç yazamazlar. Yaptıkları değerlendirmeler sonucunda bir psikiyatrik bozukluktan şüphelendiklerinde, aileyi tanı ve gerekirse ilaç tedavisi için birçocuk psikiyatristine yönlendirmekle yükümlüdürler.
Pedagog: Tarihsel Rolü ve Günümüzdeki Yeri
“Pedagog” unvanı, Türkiye’de en çok kafa karışıklığına neden olan terimdir. Bu konudaki gerçekleri bilmek, ebeveynler için kritik öneme sahiptir:
- Eğitim ve Tarihçe: “Pedagog” kelimesi, Türk Dil Kurumu’na göre “eğitim bilimci, eğitimci” anlamına gelir. Türkiye’de üniversiteler bünyesinde bulunan Pedagoji bölümleri, 1982 yılında Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından alınan bir kararla kapatılmış ve Eğitim Fakülteleri altındaki Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (PDR) programlarına dönüştürülmüştür. Dolayısıyla, 1982’den beri Türkiye’de üniversitelerden “pedagog” unvanıyla mezun olan kimse yoktur.
- Ana Rolü: Tarihsel olarak pedagogların rolü, çocukların psikolojik bozukluklarını tedavi etmek değil, normal gelişim süreçlerini desteklemek ve eğitimle ilgili konularda ailelere danışmanlık yapmaktı.
- Günümüzdeki Durum: Günümüzde bu unvanı kullanan kişiler genellikle PDR bölümü mezunlarıdır. PDR lisans eğitimi, normal gelişim ve eğitim sorunları üzerine odaklanır ve klinik bozuklukların (DEHB, depresyon, anksiyete bozuklukları vb.) tedavisi için yeterli donanımı sağlamaz. Bir PDR mezununun klinik alanda yetkinlik kazanabilmesi için, üzerine Klinik Psikoloji yüksek lisansı veya doktorası gibi ek eğitimler alması gerekmektedir. Bu nedenle ebeveynler, “pedagog” unvanını kullanan bir uzmana başvurmadan önce, klinik bozukluklarla çalışma konusunda ek yetkinlikleri ve eğitimleri olup olmadığını mutlaka sorgulamalıdır.
Bu farklılıklar bir hiyerarşi değil, bir iş birliği ve uzmanlık paylaşımını ifade eder. En etkili ve ideal tedavi modeli, genellikle bu profesyonellerin birlikte çalıştığı “iş birlikçi bakım modelidir”. Bu modelde, ilk değerlendirme ve tıbbi tanıyı çocuk psikiyatristi yapar, gerekli görürse ilaç tedavisini düzenler ve yönetir. Aynı zamanda, çocuğun ihtiyacına yönelik yoğun psikoterapi süreci için aileyi güvendiği bir çocuk psikoloğuna yönlendirir. Bu iki uzman, süreç boyunca iletişim halinde kalarak tedavinin bütüncül bir şekilde ilerlemesini sağlar. Bu yaklaşım, çocuğun hem biyolojik hem de psikososyal ihtiyaçlarının en üst düzeyde karşılandığı altın standart olarak kabul edilir.
İstanbul‘daki kliniğinde Prof. Dr. Emel Sarı, bu bütüncül ve iş birlikçi yaklaşımı benimseyerek, her çocuğun en kapsamlı ve etkili tedaviyi almasını sağlamayı hedefler.
Çocuk ve Ergenlerde Sık Görülen Psikiyatrik Durumlar ve Belirtileri
Çocukluk ve ergenlik dönemi, hızlı bir büyüme ve değişim sürecidir. Bu süreçte zaman zaman yaşanan duygusal dalgalanmalar, davranışsal sorunlar veya akademik zorluklar normal kabul edilebilir. Ancak bazı belirtiler, süreklilik kazandığında, çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmadığında ve en önemlisi, günlük yaşam işlevselliğini (okul, aile, arkadaş ilişkileri) olumsuz etkilemeye başladığında, altta yatan bir psikiyatrik durumun habercisi olabilir. Erken tanı ve müdahale, bu durumların kronikleşmesini önlemek ve çocuğun sağlıklı gelişim yörüngesine geri dönmesini sağlamak için hayati önem taşır. Bu bölümde, bir çocuk psikiyatristinin en sık karşılaştığı durumlardan bazıları, ebeveynlerin kolayca anlayabileceği bir dille ele alınacaktır.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)
DEHB, çocukluk çağında en sık tanı konan nörogelişimsel bozukluklardan biridir. Bu durum, çocuğun tembelliği, yaramazlığı veya ebeveynlerin yetersiz disiplininden kaynaklanan bir davranış sorunu değil, beynin dikkat, dürtü kontrolü ve planlama gibi yürütücü işlevlerinden sorumlu bölgelerindeki yapısal ve kimyasal farklılıklardan kaynaklanan biyolojik bir durumdur. Okul çağı çocuklarının yaklaşık %3-5’inde görülen bu bozukluk, erkek çocuklarda daha sık teşhis edilmektedir.
DEHB Belirtileri: Dikkatsizlik, Aşırı Hareketlilik ve Dürtüsellik
DEHB’nin belirtileri üç ana kümede toplanır. Bir çocukta bu kümelerden biri veya her ikisi birden baskın olabilir :
- Dikkatsizlik Belirtileri: Bu belirtiler baskın olduğunda çocuk genellikle “dalgın” veya “hayalci” olarak tanımlanır. Sık görülen belirtiler şunlardır:
- Okul ödevlerinde veya diğer etkinliklerde dikkatsizce hatalar yapmak, detayları gözden kaçırmak.
- Verilen görevlere veya oyunlara dikkatini uzun süre vermekte zorlanmak.
- Doğrudan kendisine konuşulurken dinlemiyormuş gibi görünmek.
- Verilen yönergeleri takip edememek ve başladığı işleri (ödev, ev işi vb.) bitirememek.
- Görevleri ve etkinlikleri düzenlemekte (organize olmakta) zorluk çekmek.
- Okul için gerekli malzemeleri (kalem, defter, kitap) veya kişisel eşyalarını sık sık kaybetmek.
- Günlük etkinliklerde unutkan olmak.
- Hiperaktivite (Aşırı Hareketlilik) Belirtileri: Bu belirtiler baskın olduğunda çocuk “yerinde duramayan”, “motor takılmış gibi” olarak nitelendirilir:
- Oturması gereken durumlarda (sınıfta, yemek masasında) oturduğu yerde kıpırdanmak, ellerini veya ayaklarını sürekli oynatmak.
- Uygun olmayan ortamlarda koşuşturmak veya tırmanmak.
- Sessiz sakin oyunlar oynamakta veya etkinliklere katılmakta zorlanmak.
- Sürekli hareket halinde olmak ve aşırı konuşmak.
- Dürtüsellik (Impulsivity) Belirtileri: Bu belirtiler, çocuğun davranışlarının sonuçlarını düşünmeden aniden hareket etmesi olarak tanımlanır:
- Sırasını beklemekte güçlük çekmek.
- Sorular tamamlanmadan cevabını yapıştırmak.
- Başkalarının sözünü kesmek veya oyunlarına müdahale etmek.
- Tehlikeli olabilecek davranışlara sonuçlarını düşünmeden atılmak.
DEHB Nedenleri ve Risk Faktörleri: Genetik ve Çevresel Etkenler
DEHB’nin tek bir nedeni yoktur; genetik ve çevresel faktörlerin karmaşık bir etkileşimi sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir.
- Genetik Yatkınlık: Araştırmalar, DEHB’nin en önemli nedeninin kalıtım olduğunu göstermektedir. DEHB tanısı alan çocukların ailelerinde bu bozukluğun görülme sıklığı normal popülasyona göre çok daha yüksektir.
- Beyin Yapısı ve Kimyası: Beynin dikkat, planlama, dürtü kontrolü ve karar verme gibi işlevleri yöneten frontal lob gibi bölgelerinde yapısal farklılıklar ve aktivite azlığı saptanmıştır. Ayrıca, bu bölgelerdeki hücreler arası iletişimi sağlayan dopamin ve noradrenalin gibi nörotransmitterlerin dengesizliği de DEHB belirtilerinde önemli rol oynar.
- Çevresel Faktörler: Genetik yatkınlığı olan bireylerde, bazı çevresel faktörler DEHB riskini artırabilir. Gebelik sırasında annenin sigara veya alkol kullanması, erken doğum, düşük doğum ağırlığı, doğum sırasında yaşanan komplikasyonlar ve erken çocukluk döneminde kurşun gibi toksik maddelere maruz kalmak bu risk faktörleri arasında sayılabilir.
DEHB’nin Yaşama Etkileri: Akademik, Sosyal ve Ailevi Zorluklar
DEHB, tedavi edilmediğinde çocuğun yaşamının birçok alanında ciddi zorluklara yol açabilir. Akademik alanda, dikkat sorunları nedeniyle potansiyelinin altında başarı gösterme, ödevleri tamamlayamama ve öğrenme güçlükleri yaşama riski yüksektir. Sosyal alanda, dürtüsellik ve hiperaktivite nedeniyle arkadaş ilişkileri kurmakta ve sürdürmekte zorlanabilir, sık sık akranları tarafından dışlanabilirler. Aile içinde ise sürekli “yapma”, “dur” gibi uyarılara maruz kalmaları, hem çocukta hem de ebeveynlerde yıpranmaya ve çatışmalara neden olabilir. Tüm bu olumsuz deneyimler, çocuğun benlik saygısının düşmesine ve zamanla DEHB’ye ek olarak anksiyete bozuklukları, depresyon veya davranış bozuklukları gibi ikincil psikiyatrik sorunların gelişmesine zemin hazırlayabilir.
Anksiyete (Kaygı) Bozuklukları
Kaygı, tehlike anında hayatta kalmamızı sağlayan normal ve sağlıklı bir duygudur. Ancak bu duygu, ortada gerçek bir tehlike yokken bile sürekli, aşırı ve kontrol edilemez bir hal aldığında ve çocuğun günlük yaşamını olumsuz etkilemeye başladığında bir anksiyete bozukluğundan söz edilir. Çocuklarda anksiyete bozuklukları farklı şekillerde ortaya çıkabilir:
Ayrılık Kaygısı ve Okul Reddi
Bu durum, çocuğun bağlandığı kişilerden (genellikle anne-baba) veya evden ayrılmaya karşı gelişimsel düzeyine uygun olmayan, aşırı bir korku ve sıkıntı yaşamasıdır. Belirtileri şunlardır:
- Ebeveynden ayrılırken yoğun ağlama, öfke nöbetleri geçirme.
- Ebeveynin veya kendisinin başına hastalık, kaza gibi kötü bir şey geleceğine dair sürekli ve gerçek dışı bir endişe duyma.
- Yalnız kalmaktan, evde tek başına olmaktan veya ebeveyni olmadan uyumaktan aşırı korkma.
- Okula gitmeyi ısrarla reddetme. Bu durum genellikle okula gitme zamanı yaklaştığında ortaya çıkan karın ağrısı, baş ağrısı, mide bulantısı gibi bedensel şikayetlerle kendini gösterir.
Sosyal Fobi (Sosyal Anksiyete Bozukluğu)
Sosyal fobi, çocuğun veya ergenin başkaları tarafından izlenebileceği, eleştirilebileceği veya olumsuz değerlendirilebileceği sosyal durumlarda belirgin ve sürekli bir korku yaşamasıdır. Belirtileri:
- Tanımadığı insanlarla konuşmaktan veya yeni ortamlara girmekten aşırı derecede çekinme.
- Sınıfta parmak kaldırmaktan, tahtaya kalkmaktan veya sunum yapmaktan yoğun korku duyma.
- Sosyal etkinliklerden (doğum günü partileri, okul gezileri vb.) kaçınma.
- Sosyal ortamlarda yüz kızarması, terleme, titreme, kalp çarpıntısı gibi fiziksel belirtiler yaşama.
Yaygın Kaygı Bozukluğu ve Belirtileri
Bu bozuklukta kaygı, belirli bir durum veya nesneye odaklanmamıştır; çocuk, okul başarısı, arkadaş ilişkileri, ailevi konular, sağlık gibi birçok farklı konuda sürekli, aşırı ve kontrol etmekte zorlandığı bir endişe hali içindedir. “Felaketleştirme” eğilimi yaygındır; en küçük olumsuzluktan en kötü sonucu çıkarma eğilimindedirler. Bu sürekli endişeye huzursuzluk, çabuk yorulma, konsantrasyon güçlüğü, kaslarda gerginlik ve uyku sorunları gibi fiziksel belirtiler de eşlik eder.
Duygudurum Bozuklukları
Duygudurum bozuklukları, bireyin duygusal durumunda kalıcı ve işlevselliği bozan değişikliklerle karakterizedir. Çocuk ve ergenlerde en sık görülenleri depresyon ve bipolar bozukluktur.
Çocukluk Çağı Depresyonu: Gözden Kaçabilen Belirtiler
Çocukluk çağı depresyonu, yetişkin depresyonundan farklı belirtilerle ortaya çıkabildiği için sıklıkla gözden kaçabilir veya yanlışlıkla “davranış sorunu” olarak etiketlenebilir. Yetişkinlerdeki tipik çökkün ruh hali ve üzüntü yerine, çocuklarda depresyonun en belirgin işareti irritabilite, yani sürekli bir sinirlilik, huysuzluk ve alınganlık hali olabilir.
Diğer belirtiler şunlardır:
- Daha önce keyif aldığı aktivitelere (oyun oynamak, arkadaşlarıyla vakit geçirmek) karşı belirgin ilgi kaybı.
- Okul başarısında ani ve açıklanamayan bir düşüş.
- Enerji azlığı, sürekli yorgunluk hali.
- Uyku ve iştah değişiklikleri (aşırı uyuma veya uykusuzluk, aşırı yeme veya iştahsızlık).
- Değersizlik, suçluluk duyguları.
- Sık sık ağlama veya öfke patlamaları.
- Sosyal geri çekilme, kendini arkadaşlardan ve aileden soyutlama.
Bipolar Bozukluk ve Ergenlikteki Tezahürleri
Bipolar bozukluk, bireyin duygudurumunda taşkınlık (mani veya hipomani) ve çökkünlük (depresyon) dönemleri arasında gidip gelen aşırı dalgalanmalarla karakterizedir. Çocuklukta tanısı zor olsa da, özellikle ergenlik döneminde belirtiler daha net hale gelebilir. Manik/hipomanik dönemde ergende şunlar gözlemlenebilir:
- Aşırı neşeli, coşkulu veya tam tersi aşırı sinirli ve öfkeli bir ruh hali.
- Uyku ihtiyacında belirgin azalma (az uyumasına rağmen kendini enerjik hissetme).
- Aşırı özgüven, kendini herkesten üstün görme.
- Normalden çok daha fazla ve hızlı konuşma.
- Düşünmeden riskli davranışlarda bulunma (aşırı para harcama, tehlikeli cinsel davranışlar vb.). Bu belirtiler, DEHB veya karşıt gelme bozukluğu ile karışabileceğinden, doğru tanı için mutlaka bir çocuk psikiyatristi tarafından detaylı bir değerlendirme yapılması şarttır.
Değerlendirme ve Tedavi Süreci: Kliniğimizdeki Yaklaşımımız
Çocuğunuz için profesyonel destek almaya karar verdiğinizde, sizi ve çocuğunuzu nelerin beklediğini bilmek, sürece dair kaygılarınızı azaltacak ve güven duymanızı sağlayacaktır. İstanbul Kadıköy Bağdat Caddesi‘ndeki kliniğimizde Prof. Dr. Emel Sarı liderliğinde yürütülen değerlendirme ve tedavi süreci, her çocuğun ve ailenin biricik olduğu ilkesine dayanır. Amacımız, yargılayıcı olmayan, güvenli ve destekleyici bir ortamda, sorunun kökenlerini anlamak ve bilimsel kanıtlara dayalı, kişiye özel tedavi planları oluşturmaktır. Süreç, aile ile tam bir iş birliği içinde, şeffaf bir şekilde yürütülür.
İlk Görüşme ve Kapsamlı Değerlendirme
Tedavi yolculuğunun ilk ve en önemli adımı, kapsamlı bir psikiyatrik değerlendirmedir. Bu ilk görüşme, doğru tanıyı koymak ve en uygun tedavi rotasını belirlemek için bir temel oluşturur.
- Randevu ve Hazırlık: İlk adımı atmanın ebeveynler için ne kadar zorlayıcı olabileceğinin farkındayız. Bu nedenle randevu süreci, size destek olacak şekilde düzenlenmiştir. İlk görüşmeye gelirken, varsa çocuğunuzun okulundan alınmış raporları, önceki psikolojik veya tıbbi değerlendirme sonuçlarını ve doldurduğunuz gözlem notlarını getirmeniz, değerlendirme sürecini daha verimli hale getirecektir.
- Bilgi Toplama: İlk görüşme genellikle 1 ila 1.5 saat sürer ve bu sürenin bir kısmında ebeveynlerle, bir kısmında çocukla/gençle (ve bazen hepsiyle birlikte) görüşülür. Ebeveynlerden; çocuğun doğumundan bugüne kadarki gelişim öyküsü, tıbbi geçmişi, aile yapısı ve dinamikleri, okul hayatı, arkadaş ilişkileri ve mevcut şikayetlerin ne zaman ve nasıl başladığına dair detaylı bilgiler alınır. Bu, sorunu bütüncül bir bağlamda anlamak için kritik öneme sahiptir.
- Klinik Gözlem ve Muayene: Çocuk psikiyatristi, çocukla yaşına uygun bir şekilde (küçük çocuklarla oyun, ergenlerle sohbet aracılığıyla) doğrudan etkileşim kurar. Bu gözlem sırasında çocuğun iletişim becerileri, duygusal durumu, düşünce yapısı ve davranışları hakkında değerli bilgiler edinilir. Ayrıca, belirtilerin altında yatan fiziksel bir neden olup olmadığını anlamak için genel bir tıbbi değerlendirme de yapılır.
- Psikometrik Testler ve Ölçekler: Değerlendirmeyi derinleştirmek ve tanıyı netleştirmek amacıyla, gerekli görüldüğünde standartize edilmiş psikometrik testler ve değerlendirme ölçekleri kullanılır. Örneğin, DEHB şüphesi varsa, ebeveyn ve öğretmenlerin dolduracağı Conners Değerlendirme Ölçekleri gibi araçlarla belirtilerin şiddeti ve yaygınlığı objektif olarak ölçülür. Öğrenme güçlüğü şüphesi varsa, bir psikolog tarafından uygulanmak üzere WISC-R gibi zeka testleri istenebilir.
Bütüncül Tedavi Yöntemleri
Kapsamlı değerlendirme sonucunda konulan tanıya göre, çocuğun ve ailenin ihtiyaçlarına en uygun tedavi planı oluşturulur. Tedavi, nadiren tek bir yöntemden oluşur; genellikle farklı yaklaşımların entegre edildiği bütüncül bir model benimsenir.
İlaç Tedavisi: Ne Zaman ve Nasıl Uygulanır?
İlaç tedavisi, özellikle DEHB, orta ve şiddetli düzeydeki anksiyete bozuklukları ve depresyon gibi durumlarda, tedavinin önemli bir parçası olabilir. Ebeveynlerin ilaç kullanımıyla ilgili endişelerini anlıyor ve bu süreci büyük bir titizlikle yönetiyoruz:
- Kanıta Dayalı Yaklaşım: İlaç tedavisi, bir “kolay çözüm” veya “çocuğu uyuşturma” yöntemi değildir. Aksine, beyin kimyasındaki dengesizlikleri düzelterek çocuğun temel belirtilerini (dikkatsizlik, aşırı kaygı, çökkünlük vb.) hafifleten, bilimsel temellere dayanan tıbbi bir müdahaledir. Belirtiler hafiflediğinde, çocuk psikoterapiye daha iyi yanıt verir, okulda daha iyi öğrenir ve sosyal ilişkilerinde daha başarılı olur.
- Bireyselleştirilmiş Tedavi: “Her çocuk için tek bir doğru ilaç” yoktur. İlaç ve doz seçimi; çocuğun yaşına, kilosuna, belirtilerinin şiddetine, ek tıbbi durumlarına ve ilaca verdiği bireysel yanıta göre özenle belirlenir.
- Yakın Takip: Tedavi, ilacı reçete etmekle bitmez. Düzenli takip randevuları ile ilacın etkinliği ve olası yan etkileri bir çocuk psikiyatristi tarafından yakından izlenir. Aile, süreç hakkında detaylı olarak bilgilendirilir ve tüm soruları yanıtlanır.
Psikoterapi Yaklaşımları: Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve Aile Terapisi
Psikoterapi, çocuğun ve ailenin sorunlarla başa çıkma becerilerini geliştirmeyi hedefleyen, konuşma ve etkileşime dayalı bir tedavi yöntemidir.
- Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Özellikle anksiyete bozuklukları ve depresyon tedavisinde etkinliği kanıtlanmış, yapılandırılmış bir terapi yöntemidir. BDT’nin temel prensibi, duygularımızın ve davranışlarımızın, olayları yorumlama biçimimizden (düşüncelerimizden) etkilendiğidir. Bu terapiyle çocuk ve ergen, “felaketleştirme” (“Sınavdan kötü not alacağım ve bu dünyanın sonu olacak”), “kişiselleştirme” (“Arkadaşlarım gülüyor, kesin bana gülüyorlar”) gibi olumsuz ve gerçek dışı düşünce kalıplarını fark etmeyi öğrenir. Ardından, bu düşüncelere meydan okuyarak yerlerine daha gerçekçi ve yapıcı alternatifler koyma becerisi geliştirir.
- Aile Terapisi: Çocuğun yaşadığı sorun, genellikle tüm aile sistemini etkiler ve aile içi dinamiklerden etkilenir. Aile terapisi, sorunu sadece çocuğun bir problemi olarak görmek yerine, aile sistemi içinde ele alır. Bu terapinin amacı, aile içi iletişim kalıplarını sağlıklı hale getirmek, ebeveynlere çocuklarının sorunlarıyla başa çıkmada etkili stratejiler (sınır koyma, olumlu pekiştirme vb.) öğretmek ve ailenin bir bütün olarak iyileşme sürecine destek olmasını sağlamaktır.
Oyun Terapisi: Küçük Çocukların Dünyasına Terapötik Bir Yolculuk
Küçük çocuklar, özellikle 6 yaş altı, duygularını, düşüncelerini ve korkularını yetişkinler gibi kelimelerle ifade etmekte zorlanırlar. Onların doğal dili oyundur. Oyun terapisi, bu gerçekten yola çıkarak oyunu terapötik bir araç olarak kullanır.
- Oyunun Gücü: Özel olarak düzenlenmiş bir oyun odasında, çocuk, oyuncakları (bebekler, arabalar, kuklalar, çizim malzemeleri vb.) kullanarak iç dünyasını, yaşadığı çatışmaları, travmaları ve kaygılarını güvenli bir ortamda sembolik olarak ifade etme fırsatı bulur.
- Terapötik Süreç: Eğitimli bir terapist, çocuğun oyununu dikkatle gözlemleyerek onun duygusal ihtiyaçlarını ve sorunlarını anlar. Terapist, oyun aracılığıyla çocuğun yaşadığı zorlayıcı deneyimleri işlemesine, duygularını kontrol etmeyi öğrenmesine ve yeni başa çıkma becerileri geliştirmesine yardımcı olur. Oyun terapisi, özellikle travma, kayıp, boşanma gibi zorlu yaşam olaylarından etkilenen veya yoğun kaygı yaşayan küçük çocuklarda en etkili tedavi yöntemlerinden biridir.
Sonuç: Çocuğunuzun Ruhsal İyiliği İçin Doğru Adımı Atmak
Bu makalede de detaylandırıldığı üzere, bir çocuk psikiyatristi, çocuk ve ergenlerin ruhsal sağlığını korumak ve iyileştirmek için en az 13 yıllık zorlu bir tıp ve uzmanlık eğitiminden geçmiş, bu alandaki en yetkin profesyoneldir. Çocukluk döneminde karşılaşılan DEHB, anksiyete bozuklukları, depresyon gibi durumlar, doğru tanı ve etkili tedavi yöntemleriyle yönetilebilen tıbbi durumlardır. Erken müdahale, bu sorunların çocuğun gelecekteki yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirmek için kritik bir öneme sahiptir. Unutulmamalıdır ki, ruhsal sağlık, en az fiziksel sağlık kadar değerlidir ve ihmal edilmemelidir.
Ebeveyn olarak içgüdülerinize güvenmeniz ve çocuğunuzun davranışlarında, duygularında veya sosyal ilişkilerinde sizi endişelendiren kalıcı değişiklikler fark ettiğinizde profesyonel yardım aramaktan çekinmemeniz büyük önem taşır. Bu adımı atmak, bir ebeveynlik başarısızlığı değil, tam aksine, çocuğunuza olan sevginizin ve ona karşı duyduğunuz sorumluluğun en güçlü göstergesidir. Bilimsel ve kanıta dayalı yaklaşımlarla, çocuğunuzun karşılaştığı zorlukların üstesinden gelmesine ve potansiyelini en üst düzeyde gerçekleştirmesine yardımcı olmak mümkündür.
Çocuğunuzun ruhsal sağlığı hakkında daha fazla bilgi almak, yaşadığınız endişeleri bir uzmanla paylaşmak veya kapsamlı bir değerlendirme için randevu oluşturmak isterseniz, İstanbul Kadıköy Bağdat Caddesi‘nde bulunan kliniğimizde Prof. Dr. Emel Sarı ile iletişime geçebilirsiniz. Bu yolculukta size ve çocuğunuza rehberlik etmek için buradayız. Alanımızdaki en yüksek mesleki ve etik standartlara bağlılığımızın bir göstergesi olarak, Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği (ÇOGEPDER) gibi ulusal meslek örgütlerinin belirlediği ilke ve kılavuzları yakından takip etmekteyiz.